Konfiçyüs der ki; "Doğru insan, söyledikleri
ile yaptıkları birbirini tutmamasından utanç duyar."
Konfüçyüs' e göre doğru insan yapar bunu. Adı Tolunay Kafkas ise muhtemelen bu tarz bir eylem, hareket kendisinden beklemek abes olur. Sakal bırakıp, kafayı kazıtmayı sosyolojik mesaj vermek sanan Tolunay Kafkas, her dönem omurgalı duruşundan, onurlu oluşundan bahseder. Ama geriye dönüp baktığımızda bu onurlu arkadaş kendisine sahip çıkan taraftardan, kendisine saygı göstermesine bekleyen oyuncusuna kadar sayar, söver, küfreder, canım,ciğerim diyerek milli takımı bırakıp koştuğu camiayı mahkemeye verir. Yani söylemleri ile eylemleri tam zıt bir karakter var karşımızda.
Dün yine Tolunay Kafkas için klasik olan bu olaylardan biri yaşandı stadyumda. Kendisine hesap soran Kayserispor taraftarına küfrederek karşılık verdi Kayserispor'un teknik direktörü. Sorumlu olduğu, sorumluluk duyması gerektiği kişilere küfrederek karşılık verdi. Ekmek yediği kaba pisledi yani. Sebep neydi biliyor musunuz? "Bu takım ne zaman oynayacak hoca?" diye bir soru gelmesiydi.
Taraftar sana hesap soracak Tolunay Kafkas, sen de hesap vereceksin. Sen bana karşı sorumlusun, halinden, hareketinden, tavrından, sahada oynattığın oyundan, oyundan aldığın topçudan bana karşı sorumlusun. Ben varım diye o kulüp var, sen varsın diye değil. Ben izin verdiğim sürece o takımın hocası olabilirsin, ben istemezsem kapının önüne koyarım seni. Kimsin sen taraftara küfrediyorsun? Kimsin, kaç kuruşluk adamsın ki taraftara, üstelik anasına küfrederek yanıt veriyorsun?
O küfrettiğin taraftar seni adam yerine koyup adına tezahüratlar yaptı, senin için pankartlar yazdı. O günde takınsaydın ya bu tavrı. Yok, o zaman taraftar iyiydi değil mi? Sana hesap soracak bir durum da yoktu.
Azcık onurun, azıcık omurgan varsa, her cümlende bahsettiğin gibi zerre kadar delikanlıysan o kulüpten bir daha içeri adım atmaz, bugün istifanı verir gidersin. O zaman bizde sana afilli bir veda yazısı yazar uğurlarız. Üstelik arkandan su bile dökmeden.
Bir kaç kelime de Ahmet Yıldız beye. Ahmet bey, boynunuza akreditasyon kartını takıp, kulübede oturmakla, taraftarı köpek kovalar gibi tribünden kovalamakla, İstanbul üçüzlerine yalakalık yapmak uğruna kendi taraftarına cephe almakla yöneticilik olmuyor. Yöneticilik her şeyden önce taraftardan taraf olmakla, karşında kim olursa olsun taraftarı korumakla olunuyor. Cebinden üç kuruş harcamayıp, taraftardan, camiandan taraf olmayıp, sırf Recep başkan seni oraya ATADI diye yönetici olamazsın kusura bakma. Ha teklifiniz hala geçerliyse, siz bırakın, yerinize yöneticilik yapacak binlerce, onbinlerce Kayserispor taraftarı buluruz biz...
güzel bir blogunuz varmış futbol yazılarınız devam etse keşke
YanıtlaSil